İçimizdeki Çocuğu Duymak
İçimizdeki Çocuğu Duymak
Bu yazıyı, son 20-30 yıldır daha popüler ve gündelik bir kavram olarak kullanılan “iç çocuk” tanımına ayırdım. Artık hepimizin bildiği gerçek şu ki, kaç yaşına gelirsek gelelim içimizde büyümeyen bir çocuk var. O çocuk; kendi çocukluğunda incinmiş, ihtiyaçları karşılanmamış, yok sayılmış, istismara/şiddete uğramış, doğal afet yaşamış, anne-baba ayrılığı yaşamış, izole edilmiş olabilir. Bu durumda, iç çocuk hasarlı olabilir. Erişkinleri hasarlı/incinmiş iç çocukla temas ettirerek iyileştirmek, terapistlerin alanıdır. Martha Beck, iç çocukla temas etmek konusunda şöyle demiştir: “İç çocuğunuza bakmanın güçlü ve şaşırtıcı derecede hızlı bir sonucu vardır: Yapın ve görün, çocuk iyileşir.”
İçimizdeki çocuk, sağlıklı ve mutlu olsa bile, bizim bir çocuğun yaptığı gibi yaşama tepki veren ve hisseden yanımızdır. Erişkinler için zorluk, kişiliğimizin bu kısmını bilmek, kabul etmek ve onunla bağlantı kurmaktır. Cambridge sözlüğüne göre, “İçteki çocuğunuz, kişiliğinizin hala tepki veren ve çocuk gibi hisseden parçasıdır.” Çoğu psikolog, iç çocuğumuzun bir kişi olarak kimliğimizin bir parçası olduğu konusunda hemfikirdir.
Peki içimizdeki çocuğu yaşatarak nasıl daha mutlu yetişkinler olabiliriz?
Erişkin olduğumuzda; iç çocuğun mutlu olma, haz duyma, keyif alma ihtiyaçlarını azımsayabiliyoruz, yok sayabiliyoruz, etiketleyebiliyoruz veya aşağılayabiliyoruz. Erişkin olduğumuzda sadece yetişkin olmamız gerektiği gibi bir inançla büyütülmemizin bunda etkisi olduğuna inanıyorum. Erişkinin yetişkin gibi davranması (?) toplumda onay görüyor, çocukça davranması onay görmüyor. Büyüme sürecimizde algımızın, bizim ne olmayı, ne yapmayı istediğimizden daha önemli hale geldiğini görüyorum. Sosyal kimliğimiz iç çocuğumuza yaşama hakkı tanımadığında, biz de kendimize yaşama şansı vermiyoruz dersem abartmış olmam.
İçimizde çocuk; çocuğumuzla parka gidip sallanmak istiyor onu duymuyoruz, abur cubur yemek istiyor kendimize bu izni vermiyoruz, işteyken molada kulaklıkla müzik dinlerken dans etmek istiyor biz onu ayıplıyoruz, toplantıda “acıktım” demek istiyor onu bastırıyoruz. Sonrası acı. Kendine yabancı, mükemmeliyetçilik zırhıyla saklanmış, hayat enerjisini düşük, belki sıkılmış bezgin bir ruh halinde, çocuklarının veya ailesinin mutluluğu için kendini paralayan yorgun veya şu ahir ömründe yaşamın anlamını kaybetmiş yetişkinler. Daha da acısı bu yetişkinler, çocuk yapıyor ve çocuğunun çocuk olmasına izin vermeyen onu cezalandıran, eleştiren, çocuğa çocuk olmayı yakıştıramayan bireyler haline gelebiliyor. Bu yetişkinlerin, dünyaya gelmesine aracılık ettikleri çocukları bu tip durumlarda ya korkuyor pısıyor uslu çocuk oluyor ya da asileşiyor zorbalaşıyor. Kuşaklar arası kısır döngü de böyle başlıyor gibi.
İçimizdeki çocukla ilgili pek çok söz söylenmiş, birkaç alıntı yaptım… Ben bunları yazarken, içimdeki çocuk mutlu oldu ve gülümsedi.
Siz de okurken kendi iç çocuğunuza odaklanıp ne hissettiğine bakabilir misiniz?
“Kulağa bayat geliyor, ama iç çocuğuma bir daha asla kendimi hiçbir şey veya başkası için terk etmeyeceğime söz verdim.” – Wynonna Judd
“Oynayanlar stres karşısında nadiren kırılgan hale gelir veya mizahın iyileştirme kapasitesini kaybeder.” – Stuart Brown
“Bu günlerdeki arayışım, uzun süredir kayıp olan iç çocuğumu bulmak, ama korkarım eğer bulursam, saçımda yiyecek bulacağım ve kedilere de çok aşık olacağım.” – Kenny Loggins
“Sanırım iç çocuğum dünyayı ele geçirmek istiyor.” – Mark Foster
Mutlu ve sağlıklı bir yetişkin olmak, iç çocukla bağlantı kurmakla mümkündür. O halde biz de iç çocuğumuzla bağlantı kurarak kendimize iyi gelmenin yollarını bulabiliriz. İç çocukla bağlantı kurmak ve ona alan yaratmak için birkaç somut önerim olabilir.
Çocukken mutlu olduğunuz bir oyunu arkadaşlarınızla oynamak, içinizdeki çocuğa bir mektup yazmak, sadece “merhaba, nasılsın” diyerek başlattığınız bir diyalogla, ihtiyaçlarını sorup dinlemek, isteklerini karşılayabilmenin yollarını araştırıp bunların sözünü ona vererek diyaloğu bitirdiğiniz bir yazı çalışması yapmak, hiç bilmediğiniz bir müzikle bedenin çocuk neşesinde hareket etmesine izin vermek, mutlu olduğunuz bir çocukluk fotoğrafınızla diyalog kurmak ve o duyguları ziyaret edip bugüne taşımak için eylem planınızı yazmak, poşetle karda kaymak, çocuk parkında oyun oynamak, çocuğunuza çocukluk oyunlarınızı öğretmek, bir çocuk hikayesi yazmak… Hepsi olabilir.
Çocukluğunda ihtiyaçları karşılanmamış iç çocuğumuza ebeveynlik yapıp onun ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Unutmayın, erişkinler olarak içimizdeki tüm parçalarımızdan sorumluyuz. Bu sorumluluğu yerine getirmek, bizi daha dengede ve güçlü bir yetişkin yapar.
Selmin Gök
Kurucu – Danışman – İş Yaşamı Koçu
Daha fazla makale için ; Makaleler - Selmin Gök (selmingok.com)